‘KİMSE BENİ NİTEKİM SEVMEDİ’
Ama kelamlarına bakılırsa bu sinema efsanesi, beyazperdenin gelmiş geçmiş en hoş bayanlarından biri sözün tam manasıyla ‘gözü açık’ gitti bu dünyadan. Zira sürdüğü uzun ömrüne karşın kendi deyişiyle hiç nitekim sevilmedi.
BU DÜNYADAN KALBİ KIRIK AYRILDI: Bir röportajında uzun ömründe, kimse tarafından istediği üzere sevilmediğini söz etmişti.
Bu kelamını ettiğimiz ünlü oyuncu, sinemanın “altın” periyoduna damgasını vuran, bir devrin hoşluk simgelerinden biri olarak nitelendirilen İtalyan yıldız Gina Lollobrigida. Tam 95 yıl boyunca, hoş bir hayat sürdüren Lollobrigida’nın neden bu kadar uzun yaşamasına karşın “gözü açık” hayata veda ettiğini söylediğimize gelirsek… Bunu aslında biz söylemedik, kendisi, kendi cümleleriyle tabir etti. Bundan 15 yıl evvel verdiği bir röportajda “Bütün hayatım boyunca gerçek bir aşk istedim. Gerçek bir aşk. Ancak hiç bu türlü bir aşk yaşamadım. Kimse beni sahiden sevmedi” diye konuşmuştu. Özetle her ne kadar sinema tarihine damga vurup, şöhretini İtalya’dan Hollywood’a oradan da bütün dünyaya yaymış olsa da Gina Lollobrigida, bu türlü büyük bir eksikliği kalbinde taşıyarak hayata veda etti.
ALTIN PERİYODUN YAŞAYAN EFSANESİYDİ: Gina Lollobrigida, Hollywood’un altın çağının hayatta kalan tek efsanesi olarak nitelendiriliyordu.
4 Temmuz 1927’de İkalya’da Subiaco’da dünyaya gözlerini açan Gina Lollobrigida ya da tam ismiyle Luigina Lollobrigida, yalnızca bir sinema oyuncusu değil birebir vakitte bir fotoğrafçı, heykeltıraş ve siyasetçiydi. Hatta hayata gözlerini yumuncaya kadar da Hollywood Sinemasının Altın Devri’nin yaşayan tek efsanesi olarak nitelendiriliyordu. İlerleyen yıllarda kendisine rakip olarak gösterilen ve yedi yaş daha genç olan Sophia Loren ile birlikte, 1950’li ve 60’lı yıllarda Avrupa’dan çıkıp Hollywood’a adım atan en yüksek profilli yıldızlarından biriydi.
Bir mobilya üreticisinin kızı olarak dünyaya gözlerini açan Gina Lollobrigida, gençlik yıllarında modellik yaparak ve birtakım hoşluk müsabakalarına katılarak dikkat çekti. O süreçte de birtakım sinemalarda küçük roller üstlendi. 18 yaşında bir tiyatro oyununda sahneye çıkan Lollobrigrida, 1947 yılında İtalya hoşluk müsabakasına katıldı. Yalnızca üçüncü olabildi ancak bu onun ülke çapında tanınmasına yetti de arttı bile.
FOTOROMANLARIN PRENSESİYDİ: Lollobrigida, İtalya’da peynir ekmek üzere satılan fotoromanların prensesi oldu evvel.
Lollobrigida; mesleğinin birinci yıllarında bir devir ülkemizde de beğenilen olan fotoromanlarda kamera karşısına geçerek dikkat çekti. O devirde İtalya’da fotoromanların altın çağı yaşanıyordu. Gina Lollobrigida ise o sıralarda gerçek ismini değil Diana Loris olan takma ismini kullanıyordu.
Katıldığı ve üçüncü olarak bitirdiği hoşluk yarışından üç yıl sonra Howard Hughes, Gina ile yılda üç sinema yapmak üzere toplam yedi yıllık bir mutabakat imzaladı. Muahedenin son periyotlarında Gina, Hollywood’a gitmek yerine Avrupa’da kalmayı tercih ederek kontrata karşıt davrandı. Bunun üzerine devrin en nüfuzlu yapımcılarından biri olan Hughes ile Lollobrigida ortasında uzun süren bir yasal süreç başladı. Lakin bütün bunlar Gina’nın sinema mesleğinde yükselmesini engellemedi.
PARLADIĞI SİNEMA: Gina Lollobrigida, rol aldığı Ekmek, Aşk ve Hayaller (Pane, Amore e Fantasia) isimli sinemayla tam manasıyla parladı.
1953 tarihli Ekmek, Aşk ve Hayaller isimli sinema, gişede büyük bir muvaffakiyet elde etti. Gina’ya da BAFTA adaylığı getirdi. Akabinde İtalya’da çektiği sinemalar ortasında en ünlüleri olan The Wayward Wife ve Woman of Rome geldi. Öte yandan Lollobrigida, Fanfan la Tulipe, (Les Belles de nui, Le Grand Jeu üzere Fransız imallerinde da kamera karşısına geçti.
İlk İngilizce sineması Beat the Devil, İtalya’da çekildi. John Huston’ın yönettiği bu sinemada Lollobrigida periyodun ünlü aktörlerinden Humphrey Bogart ile birlikte kamera karşısına geçti. The Law isimli sinemada Yves Montand ve Marcello Mastroianni; Never So Few’da Frank Sinatra üzere ünlülerle birlikte oynadı.
‘TRAPEZ’ HAFIZALARA KAZINDI
Gina Lollobrigida’nın hafızalara kazınan sinemalarından biri Burt Lancaster ve Tony Curtis ile birlikte kamera karşısına geçtiği Trapez oldu. Notre Dame’ın Kamburu’nda Anthony Quinn’in karşısında oynadığı Esmeralda rolü Gina Lollobrigida ile özdeşleştirildi.
POLEMİKLERİN DE KRALİÇESİ OLDU, TIKPI HÜLYA AVŞAR ÜZERE KONUŞTU: Magazin basını, bilhassa de dedikodu muharrirleri Lollobrigida’yı çok sevdi. Nedeni de Sophia Loren (sağda) ile giriştiği atışmalardı.
Bütün bu mesleksel muvaffakiyetlerinin yanı sıra, mesleğinin en parlak devrinde La Lollo olarak anılan Gina Lollobrigida, birtakım polemikler ve meslektaşı Sophia Loren ile yaşadığı atışmalarla da gündeme geldi. Her ikisi de İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalyan sinemasının çıkardığı en büyük yıldızlar olarak anılıyordu. Elbette ortalarında büyük bir rekabet hatta kimilerine nazaran bir tıp “kan davası” vardı. İşin farklı yanı o yıllarda Lollobrigida, bizde de bir devir Hülya Avşar’ın kullandığı “Ben birinciyim, ikinci kim?” cümlesine misal kelamlar sarf etti.
Sophia Loren ile Gina Lollobrigida ortasındaki rekabet o denli her ikisinin de gençlik yıllarında başlayıp sonra bitmedi. Birkaç yıl öncesine kadar sürdü. Hatta 2017 yılında Corriere della Sera gazetesine verdiği röportajda Lollobrigida “Kimseye karşı rastgele bir rekabete girişmediğini zira kendisinin bir numara” olduğunu söyledi. Özetlemek gerekirse; ortadan yıllar geçse de Lollobrigida ile Loren ortasındaki rekabet ve kelamlı atışmalar bitmek bilmedi.
Bu atışmalar sırasında iki ünlü yıldız birbirlerine karşı magazin basınına materyal veren kelamlar sarf etti. Bunlardan birinde Gina Lollobrigida, Sophia Loren hakkında “o bir köylü bayanı canlandırabilir fakat bir hanımefendiyi asla oynayamaz” diye konuşmuştu.
Gina Lollobrigida, bu atışmaların Sophia Loren’in halkla bağlar grubu tarafından, onu gündemde tutmak için çıkarıldığını da söylemişti bir devir.
EVİNDEN YANİ İTALYA’DAN UZAKLAŞMAK İSTEMEDİ
John Huston’ın yönettiği Beat the Devil isimli sinemanın akabinde memleketler arası şöhretin tepesine çıkan Gina Lollobrigida, o devir ‘dünyanın en hoş kadını’ olarak nitelendirilmeye başlamıştı. Buna bağlı olarak etrafında de büyük bir hayran kitlesi vardı. Birebir vakitte tiyatro oyunlarında da oynayan Lollobrigida, el üstünde tutuluyor olmasına karşın hiç uzun periyodik olarak Hollywood’a yerleşmedi. Daima konutuna yani İtalya’ya yakın kalmayı tercih etti.
Gina Lollobrigida, aslında karmaşık hayatıyla paparazzilere ve dedikodu müelliflerine bol bol materyal verdi. Buna karşın, olabildiğince meraklı gözlerden uzak kalmaya da çalıştı. Bunun için de Roma’nın gözlerden uzak varlıklı bir semtinde lüks bir villada yaşamayı seçti. Yeri gelmişken Lollobrigida’nın heykel konusunda eğitim aldığını ve villasını da kendi yaptığı heykellerle dekore ettirdiğini hatırlatalım.
SADECE BİR KERE EVLENDİ: Daima gerçek bir aşk aradığını söyleyen Lollobrigida, yalnızca bir defa evlendi.
Lollobrigida, onca hoşluğuna karşın büyük olasılıkla sahiden de aradığı büyük aşkı bir türlü bulamadı. Hayatı boyunca yalnızca bir defa evlendi. Bir çocuk dünyaya getirdiği o evliliği de fazla uzun ömürlü olmadı. 1950 yılında bir Yugoslav göçmeni olan ve sonradan Lollobrigida’nın menajerliğini yürüten Milko Skofic ile hayatını birleştirdi. Bu evlilikten kocasının ismini verdiği bir erkek çocuk dünyaya getirdi.
Eşinden, 17 yıllık evliliğinden akabinde boşanan Lollobrigida bir daha asla evlenmedi. Aslında bunu istemediğini de hiç saklamadı. Boşandıktan sonra verdiği bir röportajda “Evlilikler sıkıcı ve neredeyse cenaze merasimleri üzere. Çiftler de çoklukla birbirlerini çok fazla kısıtlıyor” diye konuşmuştu.
CASTRO İLE BAĞLANTI YAŞADIĞI İLERİ SÜRÜLDÜ: Gina Lollobrigida ile hakkında belgesel çektiği Fidel Castro ortasında aşk söylentileri çıktı.
Lollobrigida sinema çekmeyi bıraktıktan sonra kendisine fotoğrafçı ve heykeltıraş olarak yeni bir meslek oluşturdu. Ayrıyeten UNICEF’in ve FAO’nun yeterli niyet elçisi olarak da çalıştı. 1972 ile 1994 yılları ortasında Gina Lollobrigida’nın altı fotoğraf albümü yayınlandı. Lollobrigida, 1975 yılında Küba önderi Fidel Castro ile ilgili bir belgesel çekti. Portrait of Fidel Castro (Fidel Castro’nun Portresi) isimli bir belgesel çekti. O devirde de Lollobrigida’nın Castro ile bir romantik ilgi yaşadığı tezleri gündeme bomba üzere düştü.
Gina Lollobrigida, son yıllarda Toskana’daki yazlık konutunda bir “sanat kolonisi” kurdu. Orada ortalarında Fernando Bottero’nun da bulunduğu bir küme sanatkarla birlikte çalıştı. 2008 yılında arkadaşı olan ünlü soprano Maria Callas’a adadığı bir sahne gösterisi sergiledi.
DÜĞÜN İPTAL OLDU, BASINA KIZDI: Kendisinden 34 yaş genç biriyle evlenmeyi planlayan Lollobrigida, düğünü iptal oyunca basını suçladı.
Gina Lollobrigida, her ne kadar yaşı ilerlese de magazin basınının gündeminden hiç düşmedi. 2008 yılında tekrar manşetlerdeydi. Ve bu kere de nedeni özel hayatıydı. O sırada 79 yaşında olan Lollobrigida, kendisinden 34 yaş genç bir erkekle evleneceğini açıkladı. Ancak sonra düğünü iptal etti. Bu mevzuda da “işi bozdular” diye medyayı suçladı.
MÜCEVHERLERİ REKOR FİYATA SATILDI
Lollobrigida, 2013 yılında sahip olduğu mücevherlerden kimileri İsviçre’de Sotheby’s tarafından satışa sunulmuştu. Bunlar ortasında yer alan pırlanta ve elmas küpe 4.9 milyon dolar üzere rekor bir fiyata satıldı. Geliri de kök hücre araştırmalarına gitti. Lollobrigida bu satışın akabinde yaptığı açıklamada “Mücevherler, beşere zevk vermek için kullanılır. Ben de bunları uzun yıllar takarak zevk aldım” demiş ve gelirin kök hücre araştırmalarına aktarılacak olması hakkında şunları söylemişti: ” Kök hücre tedavisi konusunda farkındalığı artırmaya yardımcı olmak için mücevherlerimi satmak bana mükemmel bir kullanım üzere görünüyor.”
BİR HAYALİ DAHA YARIM KALDI: Gina Lollobrigida, 95 yıllık ömründe aradığı aşkı bulamadı. Lakin yarım kalan bir hayali daha oldu.
Lollobrigida’nın, büyük bir aşktan öteki yarım kalan bir hayali daha vardı: Parlamentoya girmek. Lakin İtayla seçimlerine girmesine karşın bunu da gerçekleştiremeden hayata veda etti.
Güzelliğiyle, başarılarıyla, magazin basınıyla olan ilgisiyle, meslektaşı ve vatandaşı Sophia Loren ile rekabetiyle uzun ve renkli bir hayatı geride bıraktı Gina Lollobrigida. Lakin görünüşe nazaran bu dünyadan gidişi sırasında bile tıpkı yaşarken olduğu bütün dikkatleri üzerine çekmeyi sürdürüyor.
Gina Lollobrigida, Marilyn Monroe ile birlikte periyodunun ‘seks sembolü’ olarak nitelendiriliyordu.
